Alfred Adler ve Ruhun Yolculuğu

Bu yazı Karma Astrolog Sinem Kaya tarafından yazılmıştır.
Senden bahsetmeyi seni tanıyan son insan da bıraktığında ölmüşsün demektir der, o popüler söz. Otoriteler öyle ya da böyle tartışadursun, kimini reddedip kimini merkeze aladursun şu bir gerçek ki Adler ölmedi. Psikolojinin kurucu babaları, üçlü sacayağı denildiğinde akla Sigmund Freud, Carl Gustav Jung ve Alfred Adler geliyor ve her düzlemde teorilerini tartışmamız ömürlerine ömür katıyor.

Adler, “İnsanı Tanıma Sanatı” adlı kitabında daha ilk bölümlerden beni yakalıyor. Henüz kapağını açmadan sizi derin sulara davet eden bir kitap; baksanıza 3 kelimenin sıralanışına. Aralarına virgül bile koysanız 3 ayrı kitap olur.

İnsan, Tanıma ve Sanat … Bir araya gelişleri insan ruhuna ayna tutan, ruhu yücelten ve başlı başına bir varlık olarak ruhu ele alan tüm insani bilimlere kapı aralar. İnsan ruhunu azımsayan ve kendini o eşsiz bütünden ayrı gören bir psikolog düşünebilir misiniz? Evindeki kedinin psikolojisini göz ardı eden bir doktor? Ve bir astrolog; kendi ruhunun yolculuğuna yabancı, güneşin doğuşunda babasını idrak etmeyen, ay dolunayken annesine bağlılığını onurlandırmayan? Duyguları ve düşüncelerinin hassas dengesinde bütüne kendini adamayan bir astrolog düşünebilir misiniz? Gideceği yöne ilerlerken geldiği yerden geçenleri hiçe sayan, özün altın parıltısından anlamayan bir astrolog olabilir mi?
Ruhun tekâmülünde, “kahramanın yolculuğunda” en az kendi dönüşümü kadar dokunabildiği insanlara da simyanın kutsal davetini sunar, merhamet tamircileri. İşte tam da burada Adler, literatürde yer almasını sağladığı “yetersizlik duygusundan” bahseder. Ruhun evrimi yolunda bakırı altına dönüştüren simyadır bu. Kişi bu duygusunu fark edip şifalandırabilir, bu süreçte de kendisine benzer yollardan gelen ruhlara eşlik eder, destek olur. Doğum haritalarımızda Chiron olarak adlandırılan Yaralı Şifacıdır bahsedilen yetersizlik duygumuz. Sembolünün anahtara benzemesi oldukça manidardır, ruhun derin dehlizlerinin kilidini açar.

Peki, yetersizlik gerçekten bir duygu mudur? Bir şey ya vardır ya yok diyenleriniz olabilir. Bunun fiziksel realiteden öte, bir duygu olduğunu Adler organ kayıplarıyla açıklar. Bir uzuv kaybında bir süre sonra onun yerini alacak başka bir çözüm üretir beden. İç organ kayıplarında civardaki hücreler üstün taklit yeteneği ile o kayıp organmış gibi davranmaya ve işlev görmeye başlar. Hatta bazı organlarımız diğerinin yokluğunda onun yerine de çalışırlar; kalp ve ince bağırsak, mide ve dalak bu ikililere örnek olarak verilebilir. Hal böyle olunca, beden zaten mükemmel olan işleyişine bizler engel olmadıkça devam eder. Yetersizlik de duygu olmanın ötesine geçemez çoğu zaman.

Tüm bunlardan ilhamla son sözü yine Adler’e bırakalım; “Yaşam bize bağışlanmamış, bir yükümlülük olarak verilmiştir.” Ruhun kutsal yolculuğu ile ilgilenen kişilerin de bu yolda tevazu ile ilerlemesi en az bilgi, pathesis kadar değerlidir.